İçeriğe geç

Işitsel özellik nedir ?

Işitsel Özellik Nedir? Sesin Siyaseti ve Güç İlişkilerinin Yankısı

Giriş: Duyuların Siyaseti Üzerine Bir Düşünce Denemesi

Bir siyaset bilimci olarak uzun zamandır şu soruya takılıp kalmışımdır: Toplumsal düzeni kuran şey gerçekten kurumlar mı, yoksa o kurumların bize fısıldadığı ses mi? Güç, yalnızca yasalarla, ordularla ya da anayasalarla işlemiyor. Güç, aynı zamanda duyularımızın yönetimiyle, özellikle de işitme biçimimizle şekilleniyor. Işitsel özellik kavramı, bu anlamda yalnızca bir biyolojik kapasiteyi değil, bireyin toplumsal, ideolojik ve siyasal dünyayla kurduğu ilişki biçimini de temsil eder.

Bu yazı, “işitmek” eylemini sıradan bir duyu değil, bir iktidar pratiği olarak ele alıyor. Çünkü siyasette de tıpkı günlük yaşamda olduğu gibi, kimlerin sesinin duyulduğu, kimlerin sessizleştirildiği belirleyicidir.

Işitsel Özellik Nedir?

Işitsel özellik, bireyin sesleri algılama, ayırt etme ve yorumlama yeteneğidir. Ancak bu tanım, yalnızca nörofizyolojik bir süreç değildir. İnsan, duyduğu sesleri sosyal anlamlar içinde kodlar; böylece işitme, toplumsal bir eyleme dönüşür. Kısacası, işitsel özellik, hem biyolojik hem de kültürel bir kapasitedir. Bu kapasite, bireyin çevresindeki iktidar ilişkilerini nasıl algıladığını da belirler.

Bir politik konuşmanın yankısı, bir marşın ritmi, bir protestonun sesi veya bir sessizliğin yarattığı huzursuzluk… Hepsi işitsel özelliklerin siyasal alandaki tezahürleridir. Peki, biz ne kadarını duymaya hazırız? Gerçekten dinliyor muyuz, yoksa yalnızca iktidarın yankısını mı duyuyoruz?

İktidarın Sesi: Duyuların Yönetimi

Foucault’nun iktidar analizini işitsel düzleme taşıdığımızda, “duymak” artık tarafsız bir eylem olmaktan çıkar. İktidar, yalnızca yasalarla değil, sesin dağılımıyla da hükmeder. Devlet törenlerinde yankılanan marşlar, liderlerin karizmatik tonlamaları, hatta ulusal televizyonlardaki sessiz geçiş anları bile bir duyusal disiplin mekanizması oluşturur.

Bu noktada işitsel özellik, bir vatandaşın “gücü duyuş” biçimiyle ilgilidir. Örneğin; liderin sesindeki güven tınısı, bir yargıcın tok ses tonu veya bir askeri komutun sertliği, siyasal otoritenin akustik yansımalarıdır. İktidar, kendini yalnızca göstermez; aynı zamanda duyurur.

Kurumlar ve İdeolojinin Yankı Alanı

Kurumlar, toplumsal düzenin işitsel altyapısını inşa eden mekanizmalardır. Okulda sabah andı, parlamentoda yankılanan tartışmalar, medyada tekrar eden haber temaları… Bunların her biri, vatandaşın zihninde belirli bir “duyma biçimi” oluşturur. Althusser’in deyimiyle, bu kurumlar birer ideolojik aygıttır; çünkü bireyleri yalnızca eğitmez veya bilgilendirmez, aynı zamanda belirli seslere açık, diğerlerine ise kapalı hale getirir.

İdeoloji, çoğu zaman ses biçiminde işler. Sloganlar, marşlar, resmi duyurular… Tüm bu sesler, toplumun hangi duygularla hareket etmesi gerektiğini öğretir. İşitsel özellik bu anlamda, yalnızca duyulan sesleri değil, duyulmayanların sessizliğini de fark etme kapasitesidir.

Toplumsal Cinsiyet ve İşitmenin Politikası

Erkeklerin ve kadınların işitsel dünyaları, toplumsal cinsiyet rolleriyle biçimlenir. Erkekler genellikle stratejik ve güç odaklı bir dinleme biçimi geliştirirken, kadınlar demokratik katılım ve toplumsal etkileşim odaklı bir işitsellik sergiler. Erkeklerin sesi çoğu zaman “otorite”yi, kadınların sesi ise “dayanışma”yı temsil eder.

Bu fark, siyaset sahnesinde açıkça gözlemlenir: Parlamentoda yükselen erkek sesleri çoğunlukla stratejik tartışmalara odaklanırken, kadın siyasetçilerin hitap tarzı daha kapsayıcı, empatik ve diyalog temellidir. Peki, demokrasinin geleceği hangi ses tonunda gizli? Sert komutlarda mı, yoksa yankılanan sorularda mı?

Vatandaşlık ve Katılım: Dinlemenin Sorumluluğu

Modern vatandaşlık, artık sadece konuşmak değil, duyabilmek meselesidir. Demokratik bir toplumun sürdürülebilmesi için, yurttaşların farklı sesleri ayırt etme becerisine sahip olması gerekir. İşitsel özellik bu noktada, yalnızca duyma değil, aynı zamanda duyduklarını sorgulama yeteneğidir. Çünkü demokrasiler, susturulmuş seslerin geri dönmesiyle güçlenir.

Siyaset, eğer her yurttaşın sesine yer açabiliyorsa anlamlıdır. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman güç sahipleri konuşur, halk ise sessizce dinler. O hâlde şu soruyu sormak gerekir: Gerçek vatandaşlık, konuşma cesareti mi, yoksa duyma sabrı mıdır?

Sonuç: Siyasetin Sessiz Akustiği

Işitsel özellik, yalnızca bir nörolojik yeti değil; toplumsal bir bilinç biçimidir. Bir toplumun işitme biçimi, onun demokrasi düzeyini belirler. Sesin eşit dağıtılmadığı, yankının tek merkezden geldiği bir dünyada özgürlük yalnızca bir yanılsamadır. Oysa gerçek siyaset, kulaklarımızda başlar — çünkü her iktidar, önce bir ses düzeni kurar.

Belki de artık sormamız gereken en temel soru şudur: Görmek mi yönetir, yoksa duymak mı özgürleştirir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet casinosplash